The exhibition Kompleks by Doğancan Yılmaz, taking place at 400X118, merely provides a reason to experience a long-lived building. The exhibition focuses on the spatial reflexivity of the building, utilizing collaged archival images and experience-oriented fictional constructions that aim to bring viewers together. The event focuses on the rationalistic construction of İMÇ as an architectural structure, attempting to mediate its implementation onto the indeterminate and spontaneous constructs of the individuals who experience it.
Aiming to be a starting point for encounter and experience via a building, this event, therefore, asks you to be a bodily participant in your own self-construction.

                                         (Structure)

The Istanbul Manufacturers Center, or IMÇ for short, is an arcade of 1,117 shops located on Atatürk Boulevard between Bozdoğan Arch and Unkapanı.
A complex of small businesses, IMÇ was designed in the 1950s by architects Doğan Tekeli, Sami Sisa, and Metin Hepgüler of Site Architecture Bureau and completed in September 1967 after nearly a decade of design and seven years of construction.

(Construction)

To construct is to assemble an object through the integration of pre-existing independent parts. Over centuries, the permanence of the constructed as an autonomous form has achieved a continuous form/order/continuity. Its productions shape many individuals and communities while, in the meantime, its image reflected in our minds as we spend time within it adds pieces to our self-construction.
In order to see the other parts of the construction as they come into view during our realization of this relationship, we must be in motion. A state of immobility puts distance between us. Therefore, we utilize our bodies in their need to be in motion. To accrue value in this relationship, we open outward and enter circulation.


                               (Identification) (Empathy)

Ever since I was a child growing up, this building has been on my mind. I spent a lot of my childhood here because my father’s shop was in Block 1. I remember riding my first bike in the courtyard, tracing a rectangle over and over. Later, in my high school years, I remember taking the stairs down from Block 1 to Block 6 to buy music CDs. With each walk, the rough plaster walls that felt like concrete, the spiraling, exposed-concrete staircases of various sizes, the storefronts that caught your reflection in the snow-white fluorescent lighting as you passed by, and the zigzagging facades that accompanied them.

All of it contributes to an emotional and sensory experience that nourishes my relationship with the building’s materiality. And the enigmatic surfaces that today are oddly inspirational to me.
Looking at the building, I look at myself.
Text: Doğancan Yılmaz 
Translation: Zeynep Beler
Doğancan Yılmaz’ın 400X118’de gerçekleşecek olan Kompleks sergisi uzun süredir yaşayan bir yapının deneyimlenmesi için sadece bir neden üretiyor. Sergi yapıya dair bir mekân düşünümselliğini odağa alarak kolajlanmış arşiv görüntülerinden ve ziyaretçileri bir araya getirmeyi amaçlayan deneyim odaklı kurgusal yapılardan yararlanıyor.
Bu etkinlik İMÇ’nin bir mimari yapı olarak rasyonel inşasına odaklanır ve onu deneyimleyen bireylerin belirlenmemiş ve özgür inşalarına uygulanışına aracılık etmek ister.
Dolayısıyla bir yapı üzerinden buluşma ve deneyime dair bir başlangıç noktası olma amacı güden bu etkinlik, sizlerden de kendi inşanıza dair fiziksel bir katılım istiyor

(Yapı)

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı veya kısaca İMÇ. Atatürk Bulvarı’nın Bozdoğan Kemeri ile Unkapanı arasındaki bölgesinde yer alan ve 1.117 adet dükkândan oluşan bir çarşı.
1950’li yıllarda tasarımının temelleri Site Mimarlık Bürosu’nun mimarları Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler tarafından atılan İMÇ, yaklaşık olarak on sene süren tasarım ve yedi yıla yakın inşa süreci ile 1967 yılının Eylül ayında tamamlanarak yaşamaya başlamış bir çarşı kompleksi.

    (İnşa)

İnşa, önceden var olan bağımsız parçaların bileşimiyle bir nesnenin kurulması anlamına geliyor. Özerk bir biçim olarak inşa edilmiş olanın kalıcılığı yüzyıllar içinde sürekli bir forma/düzene/süreklilik’e erişiyor. Onun ürettiği şeyler birçok bireyi ve topluluğu yapılandırıyor ve aynı zamanda onunla geçirdiğimiz sürede zihnimize yansıyan görüntüsü kendi inşamıza birimler ekliyor.
Bu ilişkiyi gerçekleştirme esnalarımızda görünüm haline gelen inşanın diğer parçalarını görmek için hareket etmemiz gerekiyor. Hareketsiz bir durum araya mesafe koyuyor. Dolayısıyla hareket etmesi gereken bedenimizi kullanıyoruz. Onunla kurduğumuz ilişkide değer kazanabilmek için dışa açılarak dolaşıma giriyoruz.  


 (Özdeşleyim)

Bu bina çocukluğumdan bugüne büyürken hep aklımda. Babamın işyerinin 1. blokta olması çocukluğumun çoğunlukla burada geçmesine neden oldu. Avlusunda ilk bisikletime bindiğimi ve defalarca dikdörtgen çizdiğimi hatırlıyorum. Sonrasında ise lise yıllarımda 1. bloktan aşağıya 6.bloğa müzik CD’leri almak için basamaklar halinde her bloktan geçişimi. Her yürüyüşümde beton gibi hissettiren kaba sıva duvarlar, her biri farklı ebatlarda spiral brüt beton merdivenler, önlerinden geçerken kar-beyaz floresan aydınlatmalar sayesinde yansımanızı yakalayan mağaza vitrinleri ve onlara eşlik eden çapraz fasadlar.
Bunların hepsi bu yapının maddeselliği ile kurduğum ilişkiyi besleyen duygusal ve duyusal bir deneyim. Ve şimdi benim için garip bir şekilde üretken olan esrarengiz yüzeyler.
Binaya bakarken kendime bakıyorum.
Metin:  Doğancan Yılmaz
Çeviri: Zeynep Beler
Back to Top